EĞİTİM FELSEFEMİZ
Başka Bir Eğitim Mümkün: “Eğitim kafayı geliştirmek demektir, belleği doldurmak değil.” demiş Mark Twain, pek güzel söylemiş. Sitemizin karşılama sayfasındaki Wolfgang Goethe’nin sözünü de hatırlıyorsunuz değil mi? Hani şu “Etkinliğimi artırmadan ...” diye başlayan, evet işte o. Kendimizi adeta Don Kişot gibi hissediyoruz o sözle. "Yeldeğirmeni mi? Nasıl yani, onlar okul değil miydi?" :) Bize göre bir kurum, bir kişi, bir müfredat sadece bilgi vermekle yetiniyorsa, eğitim yapmıyor demektir. Amaç sadece bilgiye ulaşmak ise onu zaten kendi başımıza da yapabiliyoruz; özellikle günümüzde, internette... Yani “ne aradığınızı ve nerede arayacağınızı biliyorsanız” bulduklarınızı amacınıza göre ayrıştırıp ihtiyaç duyduğunuz kadarını da aralarından derleyip toparlamak zor değildir. Demek ki önce “bir bakış açısına sahip olma” gerekliliği var. Buna sahipseniz, gerekli olan bilgiyi gayet güzel şekilde alır ve bundan “ne yapacaksanız” onu harmanlamaya, üretmeye, geliştirmeye ve kendinize ait kılmaya başlarsınız. O halde önce bir “amaç” olmalı; daha da önemlisi ortada bir kişilik, bir ruh olmalı. Yoksa kuru kuruya yığdığınız bilgi ne işe yarar ki, hamallıktan başka?.. Pardon, "ütopik mi" buldunuz bizi? Olabilir, mümkün :))
DİSTOPYA'DAN ÜTOPYA'YA...
Peki, bu Distopya’dan Ütopya’ya lafı da ne ola ki? Şöyle; hayalleri sevdiğimize göre, muhtemelen ütopyaları da seviyoruzdur biz :) Tamam, itiraf; biz ütopyalara aşığız. Kim ne derse desin, bizce hayatı ütopik algılarla yaşamalı insan, yoksa katı gerçekliğin cezbedici bir yanı yok. Günü kurtarmaya, ayağını yorganına göre uzatmaya, haddini bilmeye falan yardımcı oluyor elbette; ama “Ben” yok oluyor bu hay huy içinde. Ruh parçalanıyor, umut yitiyor, yaşama sevinci, coşku, yaratıcılık, yetenek, üretkenlik… eriyip gidiyor. O halde neden ütopyalarımızdan vaz geçelim ki? “Ben”i onlar ayakta tutuyor. Tahammül gücü, direnç, umut, yaratıcılık hep oradan besleniyor. O halde neden taviz verelim ki ütopyalarımızdan? Zaten son on yıllarda alabildiğine distopik bir ortamda yaşamaya zorlanmışken “Ben”, irade elimizden alınmış, kimliksizleştirme atraksiyonları dayatılmış, eğitmeme ve zihinleri iğfal etme eğitim olarak sunulmuşken; ne diye hayallerimizi unutup ütopyalarımızı distopya üreticilerine kurban edelim ki? Hayır, bunu yapmak istemiyor “Ben”; aksine, “Hayallerim ve Ben” bu Platformdaki “YOK”lar ve “VAR”ları ilan etmeyi daha doğru buluyor...
Ve lütfen “Amma da kocaman laflar etmişsiniz, siz kiiim…” diye bir yargıya varıp burun kıvırmayın hemen. Elbette biz de farkındayız henüz miniminnacık olduğumuzun; ama bu mütevazı girişimi, toprağa atılan ilk tohum olarak görüyoruz. Yolumuz da uzun, ama biz severiz inişli çıkışlı engebeleri; gözümüzü korkutmaz, merak etmeyin. O minik tohumun da ancak gözetilip kollandıkça, sevilip emek verildikçe önce fidan ardından da “Hayat Ağacı” olacağını gayet iyi biliyoruz. Evet, “YOK”lar - “VAR”lar diyorduk; sıralayalım…
Ezbere dayalı eğitim yok.
Sınav, final derdi yok.
Nota dayalı başarı mantığı yok.
Öğrenememe kaygısı yok.
Standart konular yok.
Zorunlu müfredat yok.
Din, dil, cins ayrımı yok.
Ahlakçı dayatmalar yok.
Geçtim mi – kaldım mı korkusu yok.
Hormonlu bilgilerle oyalanmak yok.
HAYALLERİM VE BEN PLATFORMU'NDAKİ YOK'LAR VE VAR'LAR:
Yaratıcılığı keşfetme var.
Uygulamalı öğrenme var.
Sohbet tadında eğitim var.
Özgün konular var.
Gerekenler gerektiği kadar var.
Herkesin söz hakkı var.
Saygı, sevgi, paylaşım var.
Amaçlarımıza odaklanma var.
Kişiliğimizle kabul edilme var.
Hayallerimize sahip çıkma var.
Evet, Orson Welles. Neden mi? Bakışıyla bile "- / +"larımıza derinlik katıyor :) Asıl önemlisi, yaptığı her şeyle ütopya abidesi. Seviyoruz...